24 Eylül 2013 Salı 0 yorum

Ay Çok Şeker


12 Eylül 2013 Perşembe 2 yorum

Tatil - Ankara'nın Soğuk Karşılaması

Tatilden döndükten bir hafta sonra kalorifer yakmak da neyin nesidir değil mi... Giderken Ankara'yı sıcak bıraktık, döndüğümüzde buz gibiydi. Hasta oldum, hasta yatağında tatil postu hazırlamak... Pek ironik. (:
Bol fotolu ama sulak yerler olmasından dolayı çok sınırlı fotolar. İçiniz ısınsın. :)

Fethiye Ölüdeniz Belcekız plajında güneş doğmadan...
Geçen sene kaldığımız yer dolu olduğundan başka bir otel denedik. Odamız dağ ve havuz manzaralı ^-^
Sabah saatlerinde Belcekız Plajı.
Ölüdeniz'deki havuzlarda diğer havuzlarda olmayan çok keyifli bir özellik var. Üzerinizden yamaç paraşütleri geçiyor. Havuzdan onları seyretmek çok keyifli.




Tatilin hem en güzel hem de en kötü günü jeep safariye katıldığımız gün.
Kamyondan bozma jeeplerimizle Ölüdeniz'den çıkıyoruz. 

Jeeple tura katılanlar otellerinden toplandıktan sonra yola koyuluyoruz. Hey yer zeytin ağaçları.

Ve sonra... Bir benzinlik yanında tura katıldığımız tur şirketinin bir bayiisinin olduğu bir alanda tüm jeepler park edildi. Şahsen ben benzin alınacak falan sanıyordum. Bir hortumla jeeplerdeki kovalar dolduruldu.
Bir adam su tabancası satmaya başladı. Ki biz tur biletimizi alırken su tabancasıyla gelmemiz söylenmişti. Neyse ki hazırlıklıydık. Su tabancaları olmayanlara da satıldıktan sonra aman o da ne! Uzun bir süre jeeplerimizde savaştık. Her jeep bir takım gibi diğer jeeplere sıkıyordu. Küçük çocuklu turist bir aile mırın kırın edip jeepten indi. Onların aksine diğer turist geniş aile çok iyi uyum sağladı. Diğer iki Türk çiftle de birlikte hepimiz harika bir takım aşkıyla çok renkli bir performans sergiledik. =)
Sulu saatler olduğu için maalesef hepimiz elektronik eşyaları poşetleyip çantalara koymak zorunda kaldık. Çünkü bu park edilen yerden yola çıkarken tepeden tırnağa çantalarımız da dahil su içindeydi. Hayatımın su savaşıydı! :) Su savaşı muhabbeti her sulak yerde kovalarımızı doldurarak günün sonuna doğru gittiğimiz çamur banyosuna kadar sürdü. Sağdan soldan sollayan jeeplerle bütün yollarda savaştık. ^-^

İlk duraklarımızdan birindeyiz. Yakapark. Burada sersemlemiş balıklarla hoşbeş ediyoruz. İnsanlar balıkları eline alıp öpüyor, çocuklar mıncıklıyor falan. Pek hoş bulmadım bu durumu ancak balıkları şöyle bir okşamaktan da geri durmadım.


 Burada sulak sulak yerleri, hoş doğa manzaralarını dolaşıp serinledikten sonra devam ediyoruz. Öğle yemeğimizi yiyeceğimiz manzaralı bir yerde zaman geçiriyoruz. Karnım doydu, yüzüm gülüyor. ^-^


Avrupa'nın en derin ikinci kanyonu olan Saklıkent'e gidiyoruz. Yakın zaman önce kanyonda birinin gözüne taş düştüğünü öğrenmemiz biraz endişelendirse de keşif dürtüsüyle kanyona giriş yapıyoruz. Kayalara tutundurulmuş asma yoldan giderken telefonların altımızdan akan dereye uçmasından korktuğumuz için resim çeken yok. ^-^ Aşağıdaki resimde işaretli kısım bahsettiğim yol.

Kanyona girdik...
İçeri doğru yürümek için hırçın akan suya girip biraz yürümek gerekiyor. Bu suyun yüksekliği göğüs hizasına kadar çıkıyor. Su nasıl? Buzzzzz! :) Akıntıya kapılmamak için kapkalın çelik bir halattan tutunuyorsunuz.







Kanyonda gökyüzüne bakmak?


Günü kötü yapan ayrıntı, 5 km süren bireysel botlara oturarak yaptığımız rafting. Maalesef ayağımı koca bir kayaya çarparak incittim ve bir haftadır topallıyorum. =( Su derin değil ancak suyun içinde çok fazla çıkıntı yapan kaya var. Zaman zaman diz bel ve göğüs hizasında ama akıntı hızlı olduğu için çıkıntı kayalar tehlike oluşturuyor. Aşağıdaki akıntının daha aşağısında suya bırakılıyoruz.

Ve son olarak Ölüdeniz'in tabiat parkı olan Ölüdeniz Plajı. Su dingin ve kuş bakışı çekilen fotoğraflardaki gibi çok güzel bir rengi var.
























Dönüş... =(